13 Nisan 2009 Pazartesi

Altı günlük tatilimin içine nasıl ettim?

Bir: Cuma günü izinliydim. Bu yüzden mukaveleyi imzalayamadım. Eh muhasebe kısmısı da hafta sonu çalışmadığı için pazartesi gününü beklemek zorunda kaldım.
İki: Cumartesi günüm verimli geçti. “Hafta içi imzamı çakar, kenardan oyuna dahil olmaktan kurtulurum.” dedim. Yüzüme renk, beynime şevk geldi. Kelebek gibi uçup arı gibi soktum.
Üç: Pazar günü panik içinde uçak yetiştirdik. Bir uçak da bana kaldı. Hallettim. Fakat günün akşamında, yeni programlar asılınca, her eğitim grubunda, sınıfta ve bilumum sosyal mekanda bulunan kendi isteği ve arzusu ile panolardaki duyuruları takip etmeyi kutsal bir görev bilmiş olan iş arkadaşlarımdan biri bana altı gün izin yazıldığını söyledi. Ben de bayram seyran olmadığını, patronun beni neden öptüğünü merak ettim. Bunu şeflerime danıştım. Benden farklı olmayan fakat özellikler itibari ile hiçbir benzerlik taşımadığımız üç arkadaşın daha patron tarafından öpüldüğünü öğrendim. E haliyle meraklı kalabalığı oluşturduk hemen. Patron olacak ulu manitunun bize pazartesi zaman ayıracağını öğrendik. Beklemeye başladık.
Dürt: Sabah-ı niyetim ulu manitu olacak patronla konuşup tatilimin kalan kısmını kullanmak ve bununla birlikte şehir dışı zorunlu işlerim için haftaya izin almaktı. Fakat sabah gelir gelmez şefin sırıta sırıta iş kitlemesi bir yana dursun , ki saygı duyarım, müdür ( müdüre konuş lafındaki müdür) bize performans sebebi ile iş eğitimine devam edecek yegane insanlar olduğumuzu ( açık tanım: diğer bir deyişle fındık kafalı cüceler, işten güçten çok goygoy peşinde koşan civelekler, carmina burana adlı şarkıda koronun arkasında şarkı söylermiş gibi yapan sahte sanat insanları…) belirtti. Konuşma(lar) sonunda dört çalışan olarak moral motivasyon adına elimizde bir şey kalmadığından “terminal iki” arazi taktiklerine çalıştık. Yeni şeyler ekledik. Yeni kuytular bulduk. Hepsinde de müdüre iyi dileklerimizi sunduk.

Buradan neler öğrendim?
Tatilin varsa ellemeyeceksin arkadaşım. Manyak mısın? Neyin peşindesin?
Tut ki meraktan elledin, o zaman da onu müdürle tartışmayacaksın. Zira adam bize verilen tatilleri kendi hayal dünyasında iş gününe çevirmekte bir beis görmemiş, bununla birlikte de bu iş günlerinden bir eğitim süreci yaratmayı başarmıştır. Bunu da bizim aleyhimize çekinmeden açıklama olarak sunmuştur. İçimizden bir babayiğit de çıkıp “Baba sen iş gününde eğitim alacaksınız demişsin ama bize tatil yazılmış. Senin bizim gibi eğitilmemiş operasyon yobazlarını eğitme şeklin bu mu? Tatilde şapkayı önümüze koyup düşünelim mi? Geçen zamanın ve eğitimlerin muhasebesini mi yapalım?” dememiştir. Çünkü o “OL!” derse olur her şey. Güneşle birlikte merkezimize doğan bu adama selam durmak gerekir. Çünkü böyle bir mantığı 5 yaşındaki bir çocuk bile güdemezken o bunu becerebilmiştir. Olmayanı oldurmuş ve adeta ölü tohuma can vermiştir. Bana da altı günden (artı 4 gün sınav izni de var bunun) kala kala sınav dahil 7 gün kalmıştır. Onu da şefimle olan seviyeli ilişkime borçluyum.
Bazı şeylerin açıklanmasını istemeyeceksin. Yukarıda yazdıklarımı duyduğum an kulaklarımda apron tıkacı veya telsiz var sandım. Baktım yoktular.
Fazla çalışmayacaksın. Kasmayacaksın. Maksimum arazi gücü olan adamlarla birlikte olacaksın. Çünkü vakti gelince onlar göz önüne de çıkarlar. Ve sen istediğin kadar tek başına uçak çevir, bir şeyler kapabilmek adına onun bunun uçağına yancı git göz önünde olamazsın. Sonra da performansın düşük, çükün kalkmıyor, yatakta on kaplan gücünde değilsin gibi nedenlerle seni eğitim kızağına çekerler. Ayrıca sözleşmeyi de vermezler. Göt gibi kalırsın aferdersin.
Bunlar da kulağıma küpe olsun. Başka bir iş fırsatı bulduğum an hala bu yerde kalma eğiliminde olursam da Monty Python tavşanları beni yesin.

Hiç yorum yok: