26 Mart 2009 Perşembe

Amca’nın seyir defteri

Bugün çok fenaydı. Bizi bir odaya tıktılar. İçinden ışık çıkan bir kutu vasıtasıyla ismini telaffuz dahi edemeyeceğim yabancı bir kanalın yayını olan ve içinde Türkçe konuşan Perulu insanların olduğu bir film koydular. Eskiden sinemada izlerdik. Ne oluyor ne bitiyor alamadım kendimi bir an. Orta boy, ısınan bir kutu. Üstünde Intel yazıyordu sanırım. Onun üstünde de eski televizyon markalarından birinin üreticisi olduğu ilginç bir alet. Bir yerden ışığı veriyor. Duvar pırıl pırıl oluyor. Hanıma söyleyeyim biz de alalım.
Peruluların böylesine güzel Türkçe konuşması göğsümü kabarttı ama belli etmedim. Çünkü arkadaşlarım bana çok gülüyor. Geçen uçak denen koskoca demirlerin nasıl uçtuğunu sordum. Şaka yaptığımı sandılar. Ama ciddi olduğum konusunda ısrar edince suratıma deliymişçesine baktılar. Korktum bir an. Sonra on altı kişi hep bir ağızdan gülmeye başladılar. Ama bu arada “kâmil” dediler bana. Kâmil demek olgun, akıllı, karakter sahibi insan demek olduğu için böylesine bir iltifat ile güldürüyü nasıl bağdaştırdılar anlamadım. Ben de güldüm.
Eğitimimiz zor ve yıldırıcı ama inan buna değer. Yeni bir zanaat öğrenmek gibisi yok.
Buradaki insanlar çok saygılı. Öğretmenimiz benimle çok ilgili. O da pek varlığıma inanamasa da beni iyi bir çalışan yapabilmek için canını dişine takıyor. Gençten ama benim de çocuğum yaşasaydı aşağı yukarı bu yaşlarda olacaktı. Efendi bir çocuk. Sevdim onu da.
Bizi apron dedikleri yerde sürekli gezdiriyorlar. İş arkadaşlarım benimle iken çok eğleniyorlar. Böylesine neşe dolu olmaları içimi ısıtıyor, romatizmalı kemiklerime iyi geliyor. Yer veren güzel yolcu hizmetleri neferleri de bana gençliğimi hatırlatıyor. Ah gücüm kuvvetim, bekârlık günlerim geri gelecekti de… Küçük mavi haplardan alırım olmazsa. Neyse susayım. Hanım görür kazayla. Çok belli olmamak lazım.
Yemek hazırmış. Hanım bağırdı. Şimdilik gitmek gerek yoksa şüphelenir. O zaman seyreyle gümbürtüyü. Gideyim ben en iyisi.
Allah’a emanet ol. Başka bir gün görüşmek üzere.


XOXO:)

Aslına uygun çekip çeviren : peng

18 Mart 2009 Çarşamba

Denen odur ki,
Yer hizmetleri firmalarında işe alım sürecinde harekat ile yolcu hizmetleri arasındaki eleman dağılımı zeka+tipsizlik ve daha az zeka(muzu ayırt edebilen maymundan hallice)+ muhteşem görsellik+3. boyut+canlı renkler kriterleri kullanılarak gerçekleştiriliyormuş.

İtiraf ediyorum. Ben hayatımda böyle saçma sapan bir şey duymadım. Bir süre daha bu lafı kimse tahtından edemez ayrıca. Ne alakası var lan! (Bu şahane tezi duyduğum yer hizmetleri neferi adayı da görsellikten fazla nasibini almamıştı. Ciddiyim.)

Hayır torpil deyin, bunlar ırgat, dayanıklılarından seçtiler deyin(çift öküzü muamelesi) ama bunu demeyin. Yapmayın bunu. Bana tipsiz demeyin bari be. Ben mi seçtim? Gidin patrona höykürün. Lütfen.

Not: Bir de kınayan bakışlarınızı lütfen aprona, terminale yöneltin. Ferahlayacaksınız.

15 Mart 2009 Pazar

Eğer bir gün, tek bir gün, dört başı mahmur bir güzellikle karşılaşırsam,


Sigarayı bırakacağım. Hem de o gün içerisinde. Ne kadar azap çekersem çekeyim gördüğümün yanında hiç kalacak.

Çok daha az konuşacağım. Zira dilimin ucundakileri kontrol edememek (ya da buna gerek duymamak) gibi bir sorunum var. Susmak çoğu zaman en büyük erdemdir hem.

Altında bir hile, “cheat”, pislik ve bunun gibi şeyler aramayacağım. Olduğu gibi kabul edersem ( ki etmeme gerek kalmayacak, dört başı mahmur çünkü) yeni hayatıma daha çabuk ısınırım.

Kesinlikle arkadaş olmayacağım. En azından ölçülü olmak gerek. Ne gerek var hikâyelerinin en küçük ayrıntılarına. Bir yerden sonra o dertlerin halay başı ben oluyorum. Auram müsait değil hem.

İlla ki saçmalayacağım ama bunu en az fantastik ve en kolay unutulabilecek şekilde yapmalıyım. Tut kendini be adam!

Kendimi hemen açık etmeyeceğim. Soğukkanlılık sadece Neo’ya, Batman’e ve bilumum antin kuntin kahramanın tekelinde olan bir özellik değildir. Bunu hatırlamam gerek.

Kasılmayacağım. Kan gitmiyor çünkü beynime. Eğer beynime kan gitmemesini isteseydim, boynumdan yukarısına tampon uygulardım.

Rus tanklarından bahsetmeyeceğim. Dur lan bunu ben yapmıyordum zaten.

Ola ki herhangi bir yakınlık kurarsam, daima “Bir küçük iki orta boy mango kanununu” hatırlayacağım.

“Âşık oldum ülen” diyerek pelerinimi giymeyeceğim. Panço da giymeyeceğim hiç estetik değil. Sonra boş viski şişesine dönüyor koskoca olay. Üzücü. (Viski-Baileys adlı karışıma selam olsun.)

Her söylenene ( her ne kadar inanacak olsam da) inanmayacağım. Zira günümüzde arkadaşlar bile bir sırt çiğnemek olsun, bir sırt kaşımak olsun bu tarz güzellikleri çok görüyorlar. Ayakları basmıyor, elleri iş görmüyor. Üzülerek belirtmek isterim. Sırtım ağrıyor ayrıca.

Havacılık kodu kullanmayacağım. (Ezberlemeye çalışıyorum o yüzden ağzımdan kaçabilir.)

Kaşlarımı düzelteceğim. Kartal gibi duruyorlar öbür türlü.

Kedileşmeyeceğim. O ne lan öyle miv miv!

İzafi olan durumlar için kimseyle tartışmaya girmeyeceğim.

Üstte yapacaklarımı unutmayacağım. Unutkan oldum iyice çünkü.